Algılarla Gerçeklik
- yunusemrecirak1
- 20 Haz 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 22 Haz 2023
İnsanlar olarak her zaman gerçek olana inanmak isteriz. Gerçek olan yani yalan ve yanılgıdan olabildiğince uzak, realist yaklaşımlarda kendimizi güvende hissderiz. Burada varlık dünyasının gerçek olduğunu ve aynen bu şekilde gerçekliklerin algılarımızdan ve düşüncelerimizden bağımsız olduğunu savunan doğrudan gerçekçilik teorisi felsefi olarak karşımıza çıkıyor.
Doğrudan gerçekçilik, dış dünyanın öznel deneyimi ile nesnel gerçeklilik arasında uyuşmadan ötürü bir köprü görevi görüyor. Fiziksel dünyamızdaki nesnel olanı algılayandan bağımsız bir madde olarak ele alır. Ne var ki gerçekçilik teorisi bilgi kuramı açısından bazı zayıflıklara ve hatta çelişkilerle bizi baş başa bırakabilmekte. Her ne kadar gerçekçiler dünya hakkında esas bilgeye sahip olabileceklerini ve gerçek olanı keşfedebileceklerini öne sürseler de yanılsamalar, sanrılar ve düşler söz konusu olduğunda çoğunlukla dış dünyanın bir karşılığı değil de ona ait olduğunu sandığımız bir duyu halüsinasyonuna kapılabiliyoruz.
Zaman zaman duyular bizi gerçekçiliğin gerçekten gerçek mi olduğu konusunda şüpheye düşürebilir. Özellikle söz konusu duyu deneyi ya da duyum dediğimiz şey olduğunda bunun zihinimizde olduğu su götürmez bir gerçektir. O halde dış dünyanın bilgisi tamamiyle öznel bir deneyime dayanıyorsa ve bu deneyimin bir maddi karşılığı olduğunu açıklayamayız. Bu noktada insan zihni ve algılarının deniz feneri gibi bize yol göstermesini bekleriz. Nitekim insan zihnini kutsal bir varlık olarak tanımlayanların da sayısı azımsanmayacak kadar fazladır.
Dış dünyada karşımıza çıkan maddi şeyleri duygu algılarımızla temsil edilebilir şeklinde düşünürüz. Bu temsilde dışsal ve içsel koşulların bütününde etkilenip farklı bir biçime bürünebilir niteliktedir. Bu sebeptendir ki dünyaya ilişkin bilgimiz algılayanın durumu tarafından da belirlenebilmektedir.
Dış dünyanın öznel deneyimi ve nesnel gerçekçilik arasında uyuşmayı kesinleştirebilmek, doğrudan gerçekçilik vasıtasıyla çözümlenebilir. Aynı şekilde nesnelerin kendine has, özneden bağımsız, tamamıyla nesnenin maddi doğasından kaynaklanan, matematik vesilesiyle ifade edilebilecek şeylerin bütünü gibi durumlarda doğrudan gerçekçiliğin insan algısının erişimimin sonsuz deryasında çözümleyebileceğimiz varsayılır. Buna bir örnek verecek olursak Inception filminde karşımıza çıkan olaylar silsilesi, aslında bizi gerçek olanı fiziksel dünyada doğrudan temas halinde değil de algısal dünyamızda temsil edebileceğimiz gerçeğidir.
İnsan algısı bu saydıklarımızdan dolayı her ne kadar sonsuz bir deniz gibi görünse de onu kısıtlayıcı bazı spesifik örnekler neticesinde sağduyunun o kadar güvenilir bir kaynak olup olmadığından şüphe duyarız. Örneğin algımız; renkler, sesler veya dokuları tam olarak yansıtmayabilir. Veyahut zihnimiz hafızamızdaki bir bilgiyi her ayrıntısıyla hatırlamayabilir. Bir başka örnek de yine Inception filminde olduğunda gibi algılarımız, bazen bizi olması gerktiğinden fazla etkileyebilir ve geri dönüşü olmayan yollara girmemize neden olabilecek düzeye ulaşabilir. Bu gibi nedenlerden gerçekçilik teorisi algıalrımız ve zihnimizin sınırların dikkate almadığınıdan, bilgi kuramsal bakımdan zayıf ve sorunlu kabul edilir.
Bu sebeple, modern epistemoloji alanında, gerçekçilik teorisinin yerine daha sofistike teorilere ihtiyacımız varıdır. Ne gibi diyecek olursanız gösterge teorisi, algı felsefesi ve fenomenalizm gibi teoriler bulunur. Bu teoriler gerçekçilik teorisine kıyasla daha minimal ve sınırlı bir bilgi teorisine sahip olmasına rağmen insan algılarının ve düşüncelerinin sınırlılıklarını ve kısıtlamalarını dikkate alarak kendi içinde daha tutarlı bir bilgi teorisi sunarlar.
Sonuç olarak maddi dünya büyük bilmecelerle dolu gizemli dehlizler gibidir insanlar için. Gördüğümüz, duyduğumuz şeyler bir sanrı veya düş bilmecesinden çıkmış yanılsamalardan ibaret olma olasılığında. Bu noktada anlatmak istediğim felsefi olarak büyük çıkmazlarla birlikte ucu açık kalmış cevaplarla doludur. İşin özü sizin ne kadar gerçeklikten ne kadar yanılsamadan oluşuyor olduğunuzdur.
Yunus Emre Çırak
Son Yazılar
Hepsini GörSon zamanlarda bir laftır ağızlarda. Düzen bozuldu. Ne olacak bu düzen? Yoksa hep bozuktu da nesillerdir insanoğlu anlayamamış mıydı?...
Hayattan tam olarak ne bekliyoruz? Ondan beklentilerimiz ve isteklerimiz doğrultusunda mı yaşıyoruz? O halde istediğimiz şeyler,...
Yok olmanın tanımı nedir? Mekan ve akan zaman içerisinde artık bulunmamak ortadan kaybolmaya yok olmak denilebilir. Peki aslında böyle...
Comments